gallery

24 Aralık 2009 Perşembe

NE İŞ OLSA YAPARIM ABİ !


*SELAMIN ALEYKÜM ABİ.
Ben iş arıyordum da, şey iş bakıyordum da ...
-ALEYKÜM SELAM da sen kimsin ? baktığın işin burda olduğuna eminmisin? bak buralardaysa al da git o zaman!

*Hııı,yok yanlış anladın abi .İşe ihtiyacım var benim.
-Ne iş yaparsın ki?
*HERTÜRLÜ İŞTEN ANLARIM ABİ!
NE İŞ OLSA YAPARIM ABİ !



-Vallaha mı ne iş olursa yaparmısın?
*Evvel Allah abi ! Elimden bir uçan birde kaçan kurtulur ki ,bazılarını da kaçarken yakalamışlığım vardır icabında.
- Daha önce bir yerlerde çalıştın mı yani bir iş tecrüben var mı?
*Yok abi,tecrübemi hayatla sabit kılmışım ben.

-Nasıl yani...
*Kendimden tecrübeliyim ben abi!

-Merak ettim neler yapabilirsin?
*O kadar çok şey yapabilirim ki.Yapabileceklerimden bazen ben bile korkuyorum abi !

-Nasıl yani? ... Neler yapabileceklerini söyle ki sana yardımcı olayım.
*Yapacaklarımı anlatsam akşam olur,yapamayacaklarımı söylesem ?
-Napim ben senin yapamayacağın şeyleri bana icraat önemli!
*He onu da yapabiliyorum abi!
-Neyi?
*Demin dedin ya icraat. Onu da geçen gün öğrendiydim.
-Fessüphanallah!
*Noldu abi canın bişeye mi sıkkın, anlarım o işlerden de yardımcı olayım?
-Yok istemez!

*Neyse işe çok mu ihtiyacın var?
-Çookkk agabey! Ağzım kokuyor açlıktan diycem ama sen çoktan almışsın kokusunu!
İşsizim, evime ekmek götüremiyorum,çok mutsuzum!
*Hımm anladım. Madem herşeyi yapabiliyorsun bak aklıma geldi şimdi.
Mutluluğun resmini çizebilir misin?
-Boyacılıkta yaptım abi anlarım o işlerdende.Sen ne tarz bişey istiyosun söyle 2 güne hemen elinde.
*Hahhaaa, Hiç güleceğim yoktu. Seni işe alırım ama bir şartla!
-Ne iş olsa yaparım abi!
*Daha şartımı duymadın ki?
-Kayıtsız şartsız seninim abi! Etim de kemiğimi de al senin olsun! Yeter ki bana iş ver abi!
Abii ağlıyor musun? Ne dedim ki? bana mı kızdın abi? Özür dilerim kötü bişey dediysem!
*Yok... yok...
Sana kızmadım kardeşim!
Seni bu halle getiren insanlara sinirlendim sadece!



Leia ...
14 Aralık 2009 Pazartesi

Deminde Çay İçtiydik ya!



Ne bir nedeni ne de bir sonucu var bu yazının!
Öylesine yazdım işte ...

Demin içtiğimiz çay deminde değildi fark ettin mi sen de? Yok biz yine gidelim kendi mekanımıza ancak orası paklar bizi baksana ...
Çek ordan demli bi çay Rıza abi! Şenlendir masamızı.Kap ordan sıcak simitleri kardeşim en tazesinden, Yanlarına kalper peynir almayı sakın unutma! Gidelim oturalım,çınar ağacının altındaki masamıza.Bugün geç kaldık çay ocağına,muhabetin dibine vuramadık daha.
Her gün hergün simitmi yenir diye söylenme yine! Fukaranın kebabına laf söyleme,suşi niyetine indir midene işte. Hem tap taze simidin arasını yarıp içine sürdüğün kalperin tadı gönülleri feth ediyorda, bir senin gönlünün metrakaresine mi sığmadı! Ne tuhaf adamsın ya ! bak yine doydu karnımız elhamdürüllah. Artan parayla bir gazete alalımda uzun soluklu okuyalım.Amma kapanışı seri ilan sayfaları ile yapalımda erkenden bozmayalım morelleri. Seriye bağlayalım kendimizi ama muhabet kıvamında gitsin.Daha epey burdayız başka bir plan sakın yapma. Zaten ne zaman planlı programlı günümüz olduysa :) Laf olsun diye söyledim işte. Bugün karşı masadaki amcalar gelmemiş, çaycı rüstemde ocagı çırağa bırakmış. Hayırdır inşalalah anormal şeyler var bugün burda galiba.
Neyse biz keyfimize bakalım. Yemeği bitiyse masayı toparlayalım da kalabalık yapmasın.Bu arada susamları atma ya, ıslatıp kuşlara vericez hayrımıza.
Hergün hergün aynı çay ocağında yaşlılarla oturmaktan sıkılmıyormusun? diye soranlara vardır cevabım EvelAllah! Hem yaşlıların tecrübesiyle, kendi enerjimi yoğurarak sinerji yapmak ne zamandan belli laf söz oldu! Saçma saçma konuşuyor densizler yine!
Burda bir insanın hayat görüşlerinin temelleri atılıyor hem bunun kim farkında.
Muharem amca bak geliyor karşıdan, şimdi ne havadisler vardır onda.''Muharem Emmi,Muharem Amıca, otur amca bir çayımızı iç'' diye seslendik ama duymadı galiba. Kafası dalgın yine bu sıralar.
Neyse kardeşim sen anlat sonra nolmuştu. hadea ya ! ''yok canım daha neler'' sallıyorsun yine.Ettin bugün yine muhabbetin içine. Ne adamsın ya! Hem daha önce söylemişmiydin hayal gücünün çok geniş olduğunu? Söylemedim mi nasıl atladım bea. Neyse söylemiş oldum bu vesileyle.
Havada yağmur var galiba ufaktan atıştırıyor bak su damlacıkları. Nasıl soğudu birden havalar anlamadım ya.Üşüme başladı birden yine. Havalar sular derken muhabet kalmadı yine hızlı tükkettik bugünde. Neyse Napsak kalksak mı usulca? ...
Leia ...

Paranın Gözü Kör Olsun!



Sizden önce insanlar halbu ki ne kadar mutluydu! Birşey icaad edip dünyayı kurtaracağınızı sandınız dime! Ama yanıldınız ! Malesef düşündüğünüz gibi olmadı. Kurtaramadınız kaybolan değerleri...

'' İlk Çağ Anadolu uygarlıklarından Lidyalılar, MÖ 710 yıllarında ilk kez parayı bulup kullanarak, günümüz uygarlığına önemli bir katkıda bulunmuşlardır.'' diye geçer tarih kitaplarında!
Lidyalılar fikir babasıydı paranın. Sikke'yi ellerinde tek tek binbir zahmetle işlemişler.Sonra çekik gözlü çinliler burnunu sokmuş bu işe sikke'den değil de deriden yapalım daha güzel olur demiş. Yine güzel bulmamışlar ki ; iyonyalılar denemiş şanslarını. Osmanlılar da kıyısından bulaşmış bu işe derken en son batı dünyası son noktayı koymuş ve bugünkü kağıt para son şeklini almış!

Para bulunmadan önce insanlar alışveriş yapamıyormuydu? İhtiyaçlarını karşılayamıyor muydu? Elbette yapıyorlardı ! Hemde en alasından kendince bir sistemleri vardı.Bunun adına ''takas'' yöntemi diyorlardı. Birinin işine yaramayan ürün başkası için çok önemliydi.
Bir miktar Buğday verip karşılığında belli oranda süt alıyorlarmış. 3 tavuğa 1 horoz, koyun yününe karşılık kapkacak temin ediliyormuş. Kısaca elinde ki malın kendince bir değeri vardı ve elindeki ürüne göre ihtiyaç duyduğu başka bir ürünü komşusundan temin ediyorlardı. Herkesin ürettiği ürünlerin miktarı belirli olduğu için arz talep dengesi bugun olmadığı kadar dengede duruyordu!
Buna benzer şekiller de yürüyordu bu işler. İnsanlar o zaman gayet mutluydu! Aza kanaat ediyordu ama en mutlusundan da yaşıyordu hayatını!
Ne zaman ki nefisleri hep daha fazlasını istedi işte o zaman mutsuzluk başladı! Tüm arzlarının talep göreceğini sanarak ilk yanılgılarını yaşamaya başladılar.Kıtlığa düştüler,darlık gördüler ama bir türlü ders almadılar!
İhtiyacından fazla ürün yetiştirdiler,sınırlarını genişlettiler felan feşman derken en sonun da parayı icat edip mertliği bozdular!
İcat ettiği parayla köleler aldılar! Herkesi köle yapacaklarını sandılar! Sanayi devrimi ile üretimi artırdılar,tüketim çılğınlığını körüklediler derken,derken işte bugünlere geldik.
Neyse bu kadar tarihe değinmek yeter! Uzmanı olmadığım alanlarda yanlış bilgi verip bu yazıları okuyan değerli insanları yanlış yönlendirmekten korkarım. ( üç aşağa beş yukarı süreç bu işte)
Gelelim Sözün özüne;
Napolyon para,para,para demiş ölmüş gitmiş. (Kefeninin cebi varmıydı acep?) Para bulunmuş bir kere ben istesem de istemesem de ! Ah ulan lidyalılar ! Yatacak yeriniz yok sizin!
Neyse, ya sonra noldu?
Parayı ''araç'' niteliğinde gören insanlar gitti, parayı ''amaç''olarak gören insanlar geldi. Herkes parayı artık mutluluğun amacı sanıyor! (istisnalara lafım yok) Parasız insan gereksiz insandır diye latifeler yapılıyor. ''Parasız aşk olmaz'' diye aşka değer biçiliyor. ''Paranın satın alamayacağı hiçbir şey yoktur'' denilerek üç kuruşa onurlar satılıyor! Kapitalist sistemin çarklarında ezilen milyonlarca insan nedense hak ettiği parayı bir türlü alamıyor! Satıyoruz kendimizi farkında olmadan! İnsanlık değerimize fiyatlar biçtiriyoruz! Yeri geldiğinde ''mal''yerine konup mallaştırılıyoruz ulu orta.
Bunların kaçımız farkında?? ya da bu kimin umrunda ???
Leia ...
9 Aralık 2009 Çarşamba

HERŞEY ZAMANINDA GÜZELDİR


Gül dalında dikeniyle birlikte henüz solmadan güzeldir. Kopardın mı bir kere ondan ne koku kalır etrafta, ne de canlılığı bizi etkiler koparılmadan önceki haliye.Meyve ve sebzeler zamanında ve dalından koparılıp yenirse tatlıdır. Mevsim dışı zamanlarda, seralarda yetiştirilip hormon katılmadan henüz genleri değiştirilmeden önce yenilmelidir. O zaman yediğinden tat alır insan.
Genç insanın fikirleri gençken olgunlaşır, genç hayallerini en çok gençliğinde gerçekleştirebilir.Risk aldığı dönem en çok bu zamanlardır.Yaş ilerledikçe hayata artık aynı heyecanla bakamaz.
Artık daha temkinlidir olan bitene.
İnsan sağlıklıyken mutludur. Sağlığı yerindeyken huzurludur. Yapacaklarını işte bu zaman dilimlerine sığdırmalıdır. Hastalık zamanları sağlığın değerini anlamak için geç kalınmış zamanlardır. Sıhhatin önemi aslında zamanında bilinmelidir.
Sevdiklerinle geçirebileceğin en güzel anlar, henüz onlar hayattayken değerlidir. Onları kaybettikten sonra onlara artık sevdiğini söyleyemezsin! Dokunamazsın,gözlerini içine bakıp kırılmış kalbini yeniden alamazsın! Geç kalınmış kıymet bilmek, değer vermek artık geç kalınmış beyhude bir çabadır. Sağken sevdiklerine değer vermeyi bilinmelidir insan! Herşey zamanında güzeldir...
İnsan çocukken çoçukluğunu yaşayabilmeli, büyükken sorumluluğunu bilmelidir. Büyükken çoçuklarla aşık atmaması gerektiğini de bilmelidir. Mesela vaktinde yapılan ibadet diğerlerinden daha değerlidir. Gençken yapılan ibadetle yaşlanınca yapmak arasında dağlar kadar fark vardır. Vakti gelmiş namazı kılmakla,kazaya bırakılmış namazı kılmak aynı karı kazandırmaz sevap hanenize.
Fırsat zamanında elde tutulursa değer kazanılır. Kaçtıktan sonra ancak ardından dövünülür!
İlk aşk adı üzerinde ilktir.Bir zamanı vardır o zaman diliminde yaşanıldığında güzeldir. Hafızalarda nedense hep o kalır.Aşkın işte o zamanlarda gözü kördür! O zaman iştahlıdır. O an ''aşk için ölmeli aşk ozaman aşk'' şarkısı işte o zaman değerlidir.Sonrasında yaşanılan aşklar başkalaşmıştır.Maymun da gözünü çoktan açmıştır artık!
Eğitim hayatı eğitim sürecinde güzeldir ve önemlidir. Eğitim sürecinden uzaklaştıktan sonra elinize kitap almakta zorlanırsınız başka bir sınava girmeye cesaret edemezsiniz. Bilgiler tazeyken, canlıyken faydalıdır. Sonrasında ne yaparsanız daha fazla mücadele vermek zorunda kalır, çabalar durursunuz! Okul arkadaşları okuldayken güzeldir(istisnalar hariç) Okuldan sonra ''Nerde eski günler'' diye içgeçirmekten öteye gidip,ayak üstü 5 dakikalık muhabetten başka paylaşacağınız bişey kalmamıştır artık.
Ağaç yaşken eğilir, çoçuklara vereceğin eğitim de en ufak yaştan başlar.Yaş ilerledikçe fazla birşey öğretemezsin artık ona.Öğrenmeye en aç olduğu zamanlar bu dönemlerdir. İşte eğitim,öğretim bu zamanda güzeldir.
Hayatımıza dair önemli kararları, yerinde ve zamanında alırsak güzeldir.Sonrasında mutsuzluklara ve pişmanlıklara neden olabilir! (evlilik,çoçuk,iş,aile vss )
Bir yere gitmemiz gerektiği zamanlarda (düğün,nişan,bebek görmek,hasta ziyareti vss) O an orda olmamız gereklidir. Sonradan bu eylemi yerine getirmek hiçbirşey ifade etmemektedir. Kırılan kalp zamanında alınmalıdır.
Özlenen yolu beklenen zamanında gelmelidir. Çaresiz olduğun an beklenen kişi değerlidir. Sonrasında oda herkes gibidir.
Herneye bilet aldıysan zamanında gitmelisin sonradan gittiğinde gidenin ardına bakar kalırsın.
Mesela öteki dünya (ahiret) için hazırlığımızı şimdiden yapmalıyız 2 dakkika sonraya çıkacağımıza garanti henüz verilmemiştir.
Örneğin bu yazıya zamanında yorum yazılmalıdır! 1 ay sonrasında yazılan yorum aynı lezzeti vermeyebilir :)))

Felan feşmekan örnekler uzatılabilir (Aklınıza gelen varsa ekleyebilirsiniz) aklıma geldikçe yazarım devamını inşallah. Hazırlık yapmadan yazdığımdan dolayı ancak bu kadar malzeme çıkıyor, kusura bakmayın :))
Son olarak özcümle; HERŞEY ZAMANINDA GÜZELDİR.
Sevdiklerinizi henüz yanınızdayken değer verin, kaybettikten sonra değil!!!
SEvgilerimle...

Alıntı bir hikaye ile yazıma son veriyorum..

AKREP İLE AHTAPOT'un AŞKI

Çok uzak bir adada yaşayan güzeller güzeli ahtapot ve çok yakışıklı bir akrep birbirlerine aşık olmuşlar.
Fakat ikisi de birbirinden korkuyormuş.
Ahtapot akrep den onu zehirli iğnesiyle sokar diye, akrep ise ahtapotun uzun kolları onu boğar diye…
Fakat daha fazla dayanamayarak ikisi de birbirlerine kollarını uzatmışlar.
Ahtapot "en kötü ihtimalle bir kolumu veririm, nasıl olsa yerine yenisi gelir" diye düşünmüş. Akrep ise "Onun için kendimi feda edebilirim" demiş.
Birbirlerini çok seviyorlarmış. O kadar mutlularmış ki bütün hayvanlar çok kıskanıyormuş onları...
Zamanla akrep den sıkılmaya başlamış ahtapot, aklında açık denizler varmış hep.
Oralara gidip başka hayvanlarla tanışmanın hayalini kuruyormuş. Güzelliğini bu şekilde geçirmemek için Okyanuslara doğru yüzmeye başlamış.
Terk edilen akrep günlerce sahilde onun dönmesini beklemiş.
Ardından çok ağlamış fakat göz pınarları olmadığı için, hep içine akmış gözyaşları. Okyanusların en güzel sularında süzülen ahtapot yeni yerler gördükçe işte gerçek mutluluk diye düşünüyormuş içinden.
Akrebi çoktan unutmuş.
Derken birden bir balıkçı ağına dolanmış olarak bulmuş kendisini. Kurtulmaya çalıştıkça daha çok dolanıyormuş.
Onu gemiye çekmişler. Balıkçılar ahtapotun kollarını kesip geri denize atmışlar. Kesilen kollarıysa içki masalarında meze olarak kullanılmak üzere bir restorana satılacakmış.
Canı çok yanan ve ne yapacağını bilemeyen ahtapot eski aşkı akrebe dönmeye karar vermiş fakat kolları olmadığı için yüzemiyormuş artık.
Terk edilen akrepse onsuz olmaktansa ölmeyi tercih etmiş ve zehirli iğnesiyle kendisini sokmuş. Diğer hayvanlardan yardım isteyen ahtapot akrebe ulaşmak üzereymiş
Akrebin yanına vardığında ise akrebi ölmek üzereyken yakalamış.
Akrep son nefesini verirken "evet işte ben bu güzellik için kendimi feda ettim" demiş içinden. Gerçek aşkının akrep olduğu anlamış ahtapot.
Ama artık ne ahtapotun onu saracak kolları kalmış,
ne de akrebin onu tekrar sevebilecek kalbi...
Leia ...
4 Aralık 2009 Cuma

Şizofren Dana


Ot yiyerek zayıflansaydı inekler tığ gibi olurdu :))

Diye bir duvar yazısı ile satırlarıma başlamak istedim.
Deli dana ile başlayan salgın hastalıklar serisi , kuş gribiyle devam ederek bizleri epey bir şaşırtmıştı o zamanlar. İnekler neden delirmişti ? Bir bilene sorulmalıydı ama bilen de yoktu ! Peki şu an ruh sağlıkları düzeldimi o şizofren danaların??
Hatırladığım bir şey var ki o zaman et fiyatları almış başını gitmişti. Sonradan kendi yemimize,meramıza güvenmez olduk ithal etler aldık elin gavurundan !
Akabinde kuş gribi diye birşey çıkardılar, kuşlar gezdiği ülkelere virüs taşıyormuş, Çok gezen pabuç bok getirir derler anadoluda :) demek ki ondan kapmış virüsü. Neyse bu olaydan sonra bir çok kanatlı hayvan telef edildi. Hiç pahasına !
Kanatlı hayvan sektörü yerle bir oldu. Yine fiyatlar aldı başını gitti olan yine mahsum halka oldu.
Hepsi geldi geçti derken şimdi de domuz gribi çıktı. He bunun öncesinde kene diye bir hayvanat türünden de tehdit yedik onu atlamış olmayalım! Hep kışın bir salgın tehditi beklerken yaza özel bir korkulu rüyamız daha olmuştu oda keneler. Kene yüzünden piknikte rahat oturamaz,sere serpe çimlere uzanamaz olmuştuk, Kenelerim korkusundan paçalarımızı çorabın içine verirken kendimizi bir nebze güvende hissediyorduk bunu yaparken farkında olmadan bir sonraki yılın modasını çoktan yaşamaya başlıyorduk.
Mevsimler değişti malum önümüz kış. Havalarda giderek soğumaya başladı nezle oluyoruz,soğuk alıyoruz ister istemez. Bizim kendimize özgü gribimiz zaten vardı yıllardır uslu uslu sümüğümüz akar bizde hiç erinmeden silerdik. N bir panik yapar nede korku yaşardık. Bilirdik ki ilaçla 4 gün ilaç almadan ayak üstü 1 haftada kırgınlığı üzerimizden atardık.
Flaş flaşş flaşşşş Domuz gribi son gündemimiz,Meksikadan başlayarak diğer ülkeleri telef etti sıra bizede geliyor diye haberler hızla yayılmakta. Ne bir önlemini bilen var? Ne de aylar öncesinden ucuza ihale edilerek alınan aşının içindeki maddeleri tam açıklayacak uzman var. Sağlık Bakanlığı yine bakakaldı, çok hazırlıksız yakalandı. Domuz dinimize göre haram değil miydi? Ne arıyor bizim ülkemizde?
Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya niyeti olan birileri mi var acep??
Diğer Hayvanat çeşitlerinden arındırılarak oluşan griblerde bir çok sektör batmışken bu kez domuz gribiyle hangi sektör rant sağlayacak hangi sektörler iflasın eşiğine gelecek merakla bekliyoruz. İlaç sektörünün kazanacağı zaten belli ama başka kimlerin ne planı var bilmek isterim.
Bir diğer merak etiğim şey ise ; Deli dana,Kuş gribi,kene,domuz gribi derken 20010-2011 yılına damgasını vuracak hastalığın adını göğsünü gere gere taşıyabilecek hayvanın adını acayip şekilde merak ediyorum. Hastalıklarla hayvanat bahçesine çevirdiler güzel ülkemizi, Korkudan ağız tadıyla hapşıramaz olduk bea!!
Herkes bir tahminde bulunsun bakalım kim bilecek ??? Kimin tahmin ettiği hayvan hastalığa yenik düşüp, şanslı virüsü diyar diyar gezdirecek? Bu doğru tahmini ile gönülleri fethedecek olan kişi kim olacak.
Bir sonraki hayvanın türü ; koyun mu olur? köpek mi ? yoksa bu kez süpriz yapıp denizden mi çıkar bu hayvan ?? Tüm bunların cevabını Seneye bugün ölmez de yaşarsak hep birlikte görecegiz...
Leia ...
3 Aralık 2009 Perşembe

ZAMANIN KIYMETİNİN BİLİNMEDİĞİ ZAMANLAR



Zaman su gibi akıp geçiyor, geçen her bir saniyede hep ileri atılıyoruz.İnsana biçilen ömür de malum. günümüz şartlarında ortalama 60 lı yaşları görenimiz kendini mutlu sanıyor. Yaradan bilir vademizin son kullanma tarihini ama bize düşen üretim aşamamızdan son kullanım tarihimize kadar aldığımız nefesin hakkını verebildik mi veremedik mi? Zaman hızlı geçiyor,tutamıyoruz da meleti! O halde yapılacak bişeyler olmalı diye kendimce kafa yoruyorum. Yapılacak çok şey var bunların için ömür yeter mi? Nereden başlasam? Bir plan program dahilinde amaçlarımı gerçekleştirmem kolay gözüyor uzaktan ama yakından da sesi hoş geliyor mu bakmak lazım.
Gün dediğin 24 saat, uyuduğun süre ortalama 7 saat, iş ortamında bulunduğun süre 9 saat, yolda geçirdigin zaman 1-2 saat (trafik hariç) diger şeylere de 1 saat dersek. Bak sana kaldı en iyi şartlarda 5 saat. Doya doya, bozdur bozdur harca :))
Bu 5 saatte o kadar çok şey sığdırmalısın ki, Bu daracık zaman diliminde;hem karnın doymalı,hem sevdiklerine vakit ayırabilmelisin, bir yandan dinlenmelisin aynı zamanda da kişisel gelişimin, amaçların,hobbilerin vss.. için zaman ayırabilesin. Gelde işin içinden çık! Tutanacak tek dal kalıyor oda haftasonları.Onu da ne kadar verimli geçirdiğimiz ise ayrı bir konu. Velasıl kelam zaman kısa, yapılacak meşakkat çok, insanız bir kere gözümüz aç! Hep daha fazla şeyleri istediğimizden dolayı bu kısıtlı zaman diliminde kendimize bir yer bulmaya çalışıyoruz. Hea bulabiliyorsak ne mutlu ama olmuyor yetmiyor zaman! Hal böyle olunca ERTELİYORUZ aldığımız her kararı. Yaptığımız plan programa da bağlı kalamıyoruz.Bi soran olduğunda da cevabımız hemen hazır ''Doğaçlama yaşıyorum hayatı'' böyle deriz ama biyerlerimizin zorundan söyleriz bu klişe lafları.Gerçekleştiremediğimiz eylemlere bir kılıf uydurmayı çok severiz miletcek! Bunu da iyi beceririz doğrusu. ''Zamanla kıymetini bilirim geçen zamanın'' diye kendimce cümleler eskitiyordum düşüncemde ama O an anladım ki geçen zamanın kıymetini bilenler hakkı rahmetine çoktan kavuşmuştur. Olsa olsa bize düşen görev an'ı hakkıyla yaşamaktır.
''Zamanın kıymetini bilmeyen, zamanla kıymetsiz olur!'' diye güzel bir söz işittim biryerde çok da etkilendim. Açıkçası ne yaparsak kendimize yapıyoruz. Değerimizi tavan yaptırmakta,ayaklar altına aldırmakta yine bizim elimizde!
Zaman demişken aklıma başka bir konu geldi şimdi. Kullanan kişiye,yere,mekana göre acayip değişkenlik gösteriyor bu zaman kavramı. Kimi zaman 1 saatimizi beklemekle boş boş nasıl geçirsem diye düşünürken, diğer yandan 1 dakkikalık zaman bir anda hayatımızın en önemli anı oluverir.
Sinemaya aldığımız biletin seansı 1 saat sonraysa boş boş bekleriz o zaman hiç geçmek bilmez. İşe veya toplantıya geç kalmışızdır bırakın bir saati 1 dakkika hiç olmadığı kadar önemli olurda o an, onun sayesinde durumu kurtarabiliriz.
Maratona katılmış koşusu için saniyeler önemliyken,Satranç oynayan oyuncu için zaman kavramı 2.plandadır. Hastaya geceler uzun ve ızdıraplı geçerken. Aynı geceyi ve aynı an'ı yaşayan eğlence kulübünde eğlenen insanlar için ise zaman su gibi akıp geçer. Bir kaç saniye erken müdahale ile bile insan yaşamı kurtulurken,Bir anlık zevklerle insan yaşamını sonlandırabilir.
Son dakkika golüyle bir takım şampiyon olurken diğer takım ligden düşebilir ya da lig de kalabilir.
Bunun gibi sayısız örnekler vermek isterdim ama aklıma şimdilik bunlar geliyor.
Zamanın kıymetini bir maraton koşucusu gibi saniyelerle yarışarak ama bir hasta gibi geceyi uzun bilerek yaşamak dileğiyle.
Ertelemeden değerine kıymetler katarak geçireceğimiz en güzel zamanlar bizlerin olsun...

SEvgiler,
SAygılar...
Leia ...

SÖZÜN ÖZÜNE İNDİM ...



SÖYLEYECEK ÇOK SÖZÜM VARDI

SANA VE YAŞAMA DAİR,

SÖYLEYEMEDİM!

LAL OLDU DİLLERİM.

SUSTUM!
ÖYLECE KALDIM!

AMA BEN SUSMAYI HİÇ SEVMEZDİM!
APIŞTIM , ÖYLECE KALA KALDIM,
ÖLE YAZMAK İSTEDİM AMA YAŞAMA AĞIR BASTIM.

SÖYLEMLERİMİ YİNE KENDİME SAKLADIM.
HEM SONRA KONUŞMAYI DENEDİKÇE YAZMAYA MERAK SALDIM.
YAZMAK İSTİYORUM KENDİMCE,
ANLATMAYI BİRDE SESSİZCE,

KELİMELER İÇİMDEN SÜZÜLEREK,
SUKÜNETİ HAYALİME DOĞRU YOLCULUĞA ÇIKARKEN,
YİNE SUSAYAZDIM,
MÜHÜRLENDİ DUDAKLARIM!
ANLATAMADIKLARIMA YANDIM.

VE SONRA
SÖYLEMLERİMİ HİÇ DÖNMEMEK ÜZERE !
SÖZÜMÜN ÖZÜ'NE GİZLEDİM,
VE
ANCAK GİZLENDİĞİ YERDE ÖZÜNE İNEBİLDİM...


Leia ...

KEŞKELERİ ÇIKARDIM HAYATIMDAN !


Düşündükçe insanı çileden çıkaran ,yoğunlaştıkça bunalıma sokan çok nalet bir şeydir bu keşkeler!
Ağzınızı bir alıştırdınız mı gerisi gelir. Keşke öyle olmasaydı,keşke şöyle olsaydı,Keşke , keşke ...
diyerek hep bir sonrası yine aynı sözle gelir.Geçmiş geçmişmidir artık!Bu saaten sonra fazla söze hacet var mıdır? O halde keşkelere de yer olmamalı hayatımızda!
Kendi kendimize çok konuşmuşuzdur.''Keşke bir kaç yıl öncesine dönebilsem,keşke böyle olmasaydı '' diye bir dünya laf yuvarlarız ağzımızda.Bu yazıyı yazdıktan sonrada keşke böyle yazmasaydım diye sözler söylemeyerek işe başlıyorum.Nolur ısrar etmeyin demiyeceğim!
Neyse ''O''
Keşkelerimi hayatımdan çıkarmak için çok yoğun bir mücadele içinde olduğum ve kararlı bir dönemde bulunduğum için bu konuyu yazıya aktarmak istedim. ''İyi ki yazıyorum''
Herkese göre eski olabilir ama bana göre yeni bir felsefe edindim. Felsefemin kod adı : '' İyi ki''
Yılların ağız alışkanlığı keşkeler aklıma geldikçe sineksavar gibi '' İyikiler'im devreye girecek bundan sonra, otomatik olarak imha edecek onları :)
Bayram öncesi sıkı bir pazarlığa tutuştum.Pazarlık deyince aklınıza kurbanlık felan gelmesin :)
Sadece üzerime yük olan kamburumu yani ''keşkelerimi'' satılığa çıkardım bit pazarında.
Yep yeni ''iyikiler'' aldım kendime semt pazarından.Meğer o kadar yakınmış kendime. Artık erinmek yok,kararlı ol! diye nasihatlarla başladım yeni güne. Ve bayramlık niyetine Afilli bir huzur aldım içerime.
Keşkelerimi satılığa çıkardım dediysem de öyle yüksek rakamlara satmadım. Herhangi maddi kazançta sağlayamadım.Satamazdım da zaten! Alıcı bulmak için üzerine para verdim de öyle satabildim.Bu alışveriş sayesinde manevi kar beklentimi karşıladım o da kısa günün en güzel karıydı zaten. Yılların yükünü bir anda atmak insanı tüy gibi hafif hisettiriyormuş meğerse.
Kim alır benim eskimiş, daraltılmış keşkeleri diye düşünürken meğerse kendini karamsarlıga gömmek isteyen,geçmişte yaşamaya alışmış eski ben gibi,çok sayıda insan varmış piyasada, pazarda!
''İyikilerim''i iyi ki almışım çok güzel yakıştı bana. Siz de size ağır gelen kamburlarınız varsa atıverin artık üzerinizden. Çekilişsiz kurasız yep yeni ''iyikiler'' inizi vakit kaybetmeden edinin.
Keşke diyerek iç geçirmektense her daim iyi ki diyebilen mutlu insanlardan olmak dileğiyle.

SEvgiler...
Leia ...