gallery

23 Kasım 2009 Pazartesi

''iyiyim''



Nbr? Nasılsın? Nasıl gidiyor hayat? Keyifler nasıl? bu gibi sorulara düşünmeden ''iyiyim'' demek bir alışkanlık mı? yoksa refleks olarak verilmiş anlık cevaplarmı. ? İnsan kendini daha iyi hissetmek amacıyla ''iyiyim'' der mi kardeşim. Böyle söyleyince gerçekten iyi mi olunur?. Bu sıralar hal hatır soranlara anlık olarak ''iyiyim'' diyorum. Aslında içimde fırtınalar kopuyor bir bilseler.
Hepimiz özünde iyiyiz, güzel insanlarız o başka! ama ruh hali olarak degişken yapıdayız,hassasız,duygusalız, kimi zaman ise kırılgan. Bugün iyi yarın kötü olabiliriz. Herşey insanlar için ama keyfin iyi değilse ''tadım yok, kendimi iyi hissetmiyorum'' da diyebilmeli insan. Belki bir arkadaşının, dostunun sana yardımı olur öyle degil mi?
Biz toplum olarak;kötü yanımızı hep gizler, hep bir iyi görünme çabası taşırız.
Aç olsak ''tokuz'' Hasta olsak ''iyiyiz'' der. geçeriz. Mağrur gururumuzu hep yanımızda taşırız.

Ruh halimiz çok kötüdür bazen. Ne bir kimseyle konuşacak takatimiz vardır nede uzun uzun anlatacak kelimelere ihtiyacımız olur o an. Ya da kendimizi çok kötü hisediyoruz biriyle paylaşsak biraz rahatlatacaktır bizi. O beklenilen kişi ayağımıza gelmiş ve bize ''Nbr ? Nasılsın? '' diye sorular yöneltmesiyle ağzımızdan ilk çıkan söz ''iyiyim'' dir.Aslında çok iyi biliyoruz ki o an iyi değiliz!
Bunu duyan kişi iyi olduğuna sevindim, hep böyle iyi ol diye cevabı yapıştırır ardından yalancı gülümsemenize inanarak da gülmek sana yakışıyor diye birkaç afilli laf daha söyler ve geçip gider. İçini acıtan şeyleri anlatıp rahatlayamadın.Zaten sana ağır geliyordu yine içinde kaldı.
Hadi geçmiş olsun!
Nasılsın şimdi? yine iyimisin ?
Leia ...

kararsız kamber




Kafam karışık,hemde çok! Ne iş yapsam? Başım alıp Nerelere gitsem? Özel sektöre, kapitalist zihniyete istemeden uşaklık etmeye devam mı etsem? Kpss'ye adam gibi hazırlanıp, az aşım kaygısız başım rolüne mi bürünsem? Sevdiğim işi yapmalıyım diye daha aylarca iş mi arasam? Sırf para için sevmediğim işleri yapıp mutsuzları mı oynasam? Yabanci dilimi geliştirip bundan sonra bana engel olmamasını mı sağlasam? Ya da bunların hepsini bir kenara atıp, vur patlasın çal oynasın diye mekan mekan gezip kendimi mi avutsam? Bunlar kafamı kurcalayan sorulardan sadece birkaç tanesi. Bunların yavruları birde fikir babaları var.Geniş aile yapısına sahip çıkıyorlar. Diğerleri ise ortaya çıkmak için benden karar bekliyor! Karman çorman seyir halinde geziniyor düşüncelerim.Bir ben var sanki benim içimde ama benim gibi değil o ben , içimde ki ben, benden çok farklı düşünüyor. İçime bişey sormaya korkuyorum hep bir muhalefet halinde. Melekle şeytanın, iyiyle kötünün, güzelle çirkinin girdabında git geller yaşanıyor içerimde taa şuramda.
Gidiyorum o düşüncelerin peşinden ama tekrar kendime dönmem hayli zaman alıyor. Neden kaynaklanıyor bu sorular? Neden bu ruh haline bürünüyorum? Neden hep soruları soran taraf ben oluyorum? Sonra yine sorular soruyorum kendime,cevap bulamadıklarımı zihnimde pasife çekiyorum.
Sonra içimdeki melekle şeytan iyiyle kötü tekrar bir oraya bir buraya çekiştiriyor beni. Kararsızlık ne kötü bir hastalıkmış! Aman yarabbim. Nerden yakalandım bu illete bırakmıyor yakamı, Bulaşıcımı,bulaştırır mı? yoksa ayak üstü geçer mi? En büyük kararsızlığım henüz karar almamış olmamdır.Alamadığım kararlardan neden hep mesul tutuluyorum ki! Bi kararım olsaydı sonuçlarına katlanmazmıydım? İthal ediyorum cepten yiyorum ama bir türlü güncelleyemiyorum düşüncelerimi.
Kararsızlık sen ne karamsar bişeymişsin ya! Bırak artık yakamı!!! Hayatımda artık sana yer yok! terki diyar ol benliğimden. Bu kadar yüzsüz olmana da inan hiç gerek yok!
umarım ki çok geç olmadan bir karar verdiğimde , kafamdaki sorularımı işaretleriyle, geri dönmemek ve hiç birşeye dönüştürmemek üzere çöpe atıyor olacağım...
Leia ...

kadın yazar ne yazar



Blog sitelerinde egemenlik kayıtsız şartsız bayanlara mı ait? Bayanlar yazmayı erkeklerden daha mı çok seviyor? Yoksa duygularını ifade edecek birilerini bulamadıkları zaman mı kağıt kaleme sarılıyorlar? Bayanlar erkeklerden daha mı güzel yazıyor? bayanların yazma alışkanlığının sırrı küçükken tuttuğu günlüklerde mi saklı ? Erkekler duygularını ifade etmeye çalışırken bayanlar kadar neden başarılı olamıyorlar ??? Bayanlar daha mı inanırıcı oluyor? Sosyalleşmenin sırrı kelimelerde mi gizli ? Blog sitelerinde ki kadın yazar sayısı ve yazın oranı erkek yazarları ikiye mi katladı? Kadının fendi erkeği gerçekten yendi mi ???
Bunun gibi bir çok soruyu aklıma düşüren yer çekimi değil,sadece linkini peş peşe tıkladığım hanım eli değmiş yazılardır. Bu sorularıma daha hızlı cevap bulabilmem adına,hayır sever insanların yorumlarını 4 gözle bekliyorum.
Öyle ilginç bloglar var ki bayanlara ait : yemek tarifinden,iş dünyasına, edebiyattan sokaktaki kediye kadar :)) Maşallah her yerdesiniz. Gündelik hayat yetmedi burda da erkeklerle aşık atıyorsunuz :)) Aslında çok da iyi yapıyorsunuz. Türk Edebiyatın'da erkek yazar üstünlüğünün zirveye ulaştığı bir dönemde Halide Edip'lerle birlikte yazmaya,düşüncelerini açık yüreklilikle paylaşmaya başlayan bu kadın yazarlarımızın açtığı yoldan bilerek ya da bilmeyerek giden sayıları giderek artan bayan yazarlarımıza ne mutlu! Edebiyat ,yazın derken gündelik yaşantılarımızın en kolay kaleme alındığı çok güzel blogların altında hep sizlerden birilerinin imzası var. Elleriniz dert görmesin. Benimde itinayla takip ettiğim çok sayıda bayan yazarlar var. Üzeri dantelle itinayla örtünmüş postları , köşeleri makyajlı linklere sahip sayfaları evire çevire okuyorum. Fırsat buldukça da yorum yapmaya çalışıyorum.
Bu bloglarda da dedikodu dönüyor mu? 5 çayı adı altında, fincan kapatılıp fal bakılıyor mu? Alışveriş yerleri öneriliyor mu? Günler kaç günde bir düzenleniyor ? Bak bunları gözlemlemek hiç aklıma gelmedi! Neyse bir daha ki sefere bu ayrıntılara da dikkat ederim :))
Hea bu arada! Aman yanlış anlaşılmasın. Kıskandığım felan yok bayanları, ben sadece gözlemlerimi paylaşmak istedim. Zaten tırsarım kadınlardan :)) bir yazı yüzünden yüz göz olamak istemem doğrusu!
Tüm bayan yazarlarımıza yazın hayatında başarılar dileyerek olayı şimdilik bu şekilde noktalıyorum.

SEvgiler,
SAygılar...
Leia ...
15 Kasım 2009 Pazar

kendime yazdım

Bugün benim doğum günüm, Doğduğum gün işte yıllar önce bugün. Yıllar önce dedim de yaşlanıyorum bea!

Saç baş daha tamamen dökülmedi ama büyük çaba sarf ediyorum kalanını kurtarmak için. Ey saçım,kaşım bilümum genclik aksesuarlarım size sesleniyorum ! Ne güzel yıllardır beraberiz bu saaten sonra bırakıp gitmeyin beni ! Hem bırakıp gitmek sizin namınıza yakışır mı? Ve coşkuyu ver coşkuyu da nereye kadar !

O çoktan hazırlanmış, kararlı gözüküyor. Birgün bırakıp gidecek nasılsa !Kira da istemiyorum işte oturun nolur kalın durduğunuz yerde! İstediğiniz kadar kullanabilirsiniz tenimi, beleşş yaşamanız için uzun yıllar size sponsor da olurum :))

Daha dün gibi hatırladığım şeylerin üzerinden meğerse çok zaman geçmiş. Yaş kemale ermeye başladı galiba. Açıkça bu yıl çok kötü geçti ! her anımda mutsuzdum hep bir huzursuzdum.

Neyse Eskiler eskide kaldı, zaten açmamak üzere kapattım o defterleri !Geçmişi dert edip yeni dertler eklemiycem artık haneme!

25 yaşımı geride bıraktım az önce. Ne bir tebessüm ne bir şefkat gösterdim ardından.

Arkasından bakma gereği bile duymadım! Giderken bana söyleyecek sözü bile yoktu! Belki de yüzü yoktu! Ne vermişti ki bu yıl benden Ne isteyecekti ?Yaşanmış artık çoktan yaşanıp kendini tüketmişti. Olmuşla ölmüşe çare de yoktu.

Bu yüzden geçmişe mazi deyip, bir cızzık çektim yitirdiklerime.Tarihimin tekerrür etmemesi için gerekli dersleri almıştım bile. Hayırlı bir ömür diliyorum kendime.

Son söz,

ALLAH'ım Saydığım ve sayamayacağım kadar, sonsuz güzellikleri çok cömertce verdiğin için, doğum günüm vesilesiyle bir kez daha Şükürlerimi sunuyorum !

Hamd olsun aldığım her nefese ...

Not :1

Doğduğunuz gün neler olmuş ??? Ülkemizde ve dünya da neler yaşanmış ???

Şu saniyeye ya kadar hayatınıza dair tüm detaylı bilgileri benim gibi merak ediyorsanız? Bilmenizi gerektirecek ama bilmeseniz de size hiç bir şey kaybettirmeyecek tüm ayrıntıları aşağıdaki linke tıklayarak öğrenebilirsin.

( Doğum günü tarihininizi girip, hesapla demeniz yeterli )

Haliyle insanın doğduğu güne aklı yetmiyor ve merak ediyor o güne dair olan şeyleri. İşte bende araştırdım bu site yardımıyla buldum tüm ayrıntıları. Afferin bana :)))

NOT: 2

ÖNCELİKLE AŞAĞIDAKİ GEREKSİZ AYRINTILARI ,OKUMANIZ İÇİN PAYLAŞMADIM BAŞTAN SÖYLEYEYİM.

( sonra karşıma geçip '' bana ne senin doğduğun günden kardeşim '' diye söylenmeyin ! )

Bu not,şuan okuyanlar için bir hatırlatmaydı :))

HAFIZAMA GÜVENEMEDİĞİM İÇİN ÖZEL İŞLERİME BLOG SİTEMİ ALET EDİYORUM. BUNDAN SONRADA PİS İŞLERİMDE DE KULLANACAĞIM :)))

Postun başlığında da belirttiğim gibi, bunların hepsini ''kendime yazdım'' , kendim için karaladım.

kendime yazmayı da alışkanlık haline getirmek istiyorum. SÖZ GİDER YAZI KALIR ! demiş ya atalarımız, bende balık hafızamın beni yarı yolda bıraktığı zamanlarda buraya gelip yardım alacağım.

Kendime Teşekkür ederim bu yazıyı karaladığım için.

15 Kasım 2009

11:20 itibarı ile

15 Kasım 1983

Bir Salı günü dünyaya geldin

Sen doğalı 316 ay geçti

Sen doğalı 1.356 hafta geçti

Sen doğalı 9.497 gün geçti

Sen doğalı 227.939 saat geçti

Sen doğalı 13.676.360 dakika geçti

Sen doğalı 820.581.632 saniye geçti

Bugün doğumgünün. Mutlu Yıllar ( Sağoollll )

Şu anda 26 yaşındasın

Bir sonraki doğum gününe 365 gün var

Bir sonraki yeni yıla 46 gün var

Hicri takvime göre doğum tarihin 10 Safer 1404

Tahmini ana rahmine düşme tarihin 08 Şubat 1983

Şuan için Dünyadaki insan nüfusu : 7.023.525.556

Doğduğunuz yıl asgari ücret: 16.200 TL

Sen doğduğun gün Amerikan Doları : 260,20 TL idi

Sen doğduğun gün Alman Markı : 97,56 TL idi

Sen doğduğunda 200 gr ekmek 11 Lira 11 Kuruş du

Sen doğduğunda cumhurbaşkanımız Kenan Evren idi.

Sen doğduğunda başbakanımız Bülent Ulusu idi

1982-1983 sezonunun şampiyon takımı Fenerbahçe,

gol kralı Selçuk Yula (Fenerbahçe) 19 gol

1983-1984 sezonunun şampiyon takımı Trabzonspor,

gol kralı Tarık Hocic (Galatasaray) 16 gol

Ortalama Türk erkeği ömrüne 40 yıl uzaktasın

Ortalama gelişmiş ülkelerdeki erkek ömrüne 46 yıl uzaktasın

Ortalama Türk kadını ömrüne 45 yıl uzaktasın

Ortalama gelişmiş ülkelerdeki kadın ömrüne 53 yıl uzaktasın

Allah uzun ömürler versin. (Aminn)

Senin yaşına eşit bir ördek 7 yaşında

Senin yaşına eşit bir keçi 5 yaşında

Senin yaşına eşit bir kedi 13 yaşında

Senin yaşına eşit bir at 15 yaşında

Senin yaşına eşit bir balina 133 yaşında ( Bu ne yaaa !!! )

Akrep burcundansın

Burç taşın Sarı Yakut,Sitrin

Burç Uyumları

Balık, Yengeç burçlarıyla uyumun çok iyi.
Yay, Oğlak, Başak, Terazi, Akrep burçlarıyla uyumun iyi.
Koç, İkizler burçlarıyla uyumun orta.
Kova, Boğa, Aslan burçlarıyla uyumun kötü.

Akrep burcuna uygun meslekler;

Yönetici, organizator,bilgisayarcı, endüstri lideri, komutan, satış yöneticisi, müdür, operator dişçi, teknik mühendis, gazeteci, kimyacı, müzisyen, müzik aletleri yapımcısı, tamirci, yazarlık, denizci, havacı

Kader Sayın 11

Sezgi gücü, Ülkücülük, Keşif yeteneği, Duyarlık, Fanatik.Hayalci ve öngörülü kişiliktir. Sanatkardır. Bilinç üstü gelişmiştir. Çok gergin ve aşırı duyarlı olmaktan korunmalıdır.

Dogum gününüze göre hangi hayvansın? (Aslan)

Siz lider olmak için doğmuşsunuz. Sözünü dinleten, dediğini yaptıran birisiniz.

Kararlı tavırlarınız çevrenizdekileri etkiliyor.

İnsanların arkadaş olmak isteyebiliceği birisiniz.

Leia ...
12 Kasım 2009 Perşembe

İÇ GEÇİRMEK



Neler geldi neler geçti ! Geçen günün adı geçmiş, günü görmüş kişinin aslında çooktann içi geçmiş.
Mişli geçmiş zamanlardı Herkese göre sıradan yaşayana sıradışı bir armağandı.
İşte öyle bir zamandan muzdarip adamın, çok zamansız iç geçirim nöbetlerine tanık olmuş biriydim.
Herşeyin üst üste ustalıkla geldiğinden şikayet ederek hep söze başlardı. Kendini o kadar yaşadıklarına kaptırmıştı ki anlatırken hızına yetişmek neredeyse imkansızdı. Onun ifadelerinin ne giriş cümlesi ne de bir sonucu olurdu.Çünkü hayatında hep degişen şeylerden gelişen, gelişi güzel gelişme cümleleri vardı onun.
Bu anlatacaklarının da bir sonucu belki de olmayacaktı..
Kendi gibi cümlelerinin de artık takati kalmamıştı.Can çekişmiyordu belki ama O çok yorgundu.
Cümleler devrikti, tıpkı onun gibi devrilmek üzereydi.
ve hızlıca yaşadıklarını anlatmaya başladı :
Anlatılmaz yaşanır derler ya aynen öyle bir zamandı. Anlatamıyordum ve ben sadece yaşıyordum. Hayatımda bir anda film setine dönüştü. Yok ya bu kadar da olmaz dediğim herşey inada yapar gibi gözümün önünde bitiyordu. Benim bu oyundaki rolüm; sindire sindire gerçekleşen olayları yaşamaktı.
Bana verilen Diyalogda ise; ses çıkarmamak! İsyan etmemek! İçine atmak ama kendine kesinlikle zarar vermemek gibi sözler yer alıyordu. Neyse istemeye istemeye kabul ettim bu rolü, nasıl etmeyeceksem koskoca hayat produksüyon layık görmüş bu rolü :) ve başladım oyuna. Artık bilmediğim bir oyunda konuk oyuncuydum, sahnelerin tozunu istemeden yutmuştum birkere.
Konuk oyuncuydum az oynayıp kaçıcaktım güya! Bu kadar acıtasyon role uzun süre kalınamazdı da zaten.Sonradan birde baktım ki oyuncular degişiyor, başrol acı çekiyor, zaman ve mekan kavramına ise kimse riayet etmiyordu..Bunun gibi bir çok olay kendini sürekli yeniliyordu sabit olan birşeyler yokmuydu? vardı tabi bölüm başına hisseme düşen acılar hep sadık kalmıştı bana hepsi bu !
Ben yine misafir oyuncu olarak kaldığım yerden görevime devam ediyordum. Tüm acılara itinayla bürünen baş figüran olup çıkmıştım biranda! Kendi hayatım konu ediliyordu bu oyuna ama ben sadece bir figürandım kendi acılarıma seyirci kalıyordum!
İşte öyle en karamsar tabloların en zifir köşesinde dizlerimin üstüne kapaklanmış bekliyordum. İçimden kendimi yerken aynı anda ağız dolusu küfürlerimi hiç esirgemeden sağa sola rast gele savuruyordum. İsyanın köşesini dönmeye artık son bir viraj kalmıştı.
Patlamaya hazır bir bombaydım, pimimi çoktan çekmişlerdi ve bundan kimsenin haberi yoktu!
İşte böyle dönemlerden geçip giderken benliğim, içimdeki ses hep aynı şeyleri tekrarlıyordu.
''Her işte bir hayir vardır ''
Böyle diyordu demesine ama bozuk plak gibi aynı şeyleri yineleyip başıma sürekli kalkması önceleri beni çok rahatsız ediyordu! O ne derse desin dinleyen kim! Ben yine bildiğimi okuyordum.
İtiraf etmek gerekirse aslında bildiğim bir şeyde yoktu ya . Tek bildiğim keşkelerdi. Keşkelerle ne peynir gemisi yürüyor,nede olmuşla ölmüşe çare bulunuyordu! Kimse bulamamıştı ki ben bulayım. Neyse bu zaman çok uzun sürmedi,taşlar oturmaya başladı derinden.
Sonra ne mi oldu?
Bunda da bir vardır diyerek isyanımı içine çeken iyimserliğin artık gözleri üzerimdeydi ve çoktan teşhisini koymuştu.Ve bana seslenerek diyordu ki:
Ey Arkadaş kaderin şartı şurtu yoktur. Sadece yazgısı vardır. Ve sen sadece sana yazılanları yaşarsın. Ne 1 saniye geç nede 1 dakika erken olur bu süre! Sistem muhteşem işliyordu ve sen bu sistemin zincirinde en zayıf halkasın kabul et!
Yazılımıydı,sözlümüydü bu Kurallar bilmem ama kıt bilginle ne kadar karşı durabilirsin koca sisteme? Gözün kesiyorsa sana verilen cüzi iradeni koy önüne, Ben geldim arkadaş ! diye dikil karşısına, bağır çagır yine isyan et ! Ama ne fayda! Ne kadar yol alabilirsin bilmem ama sonunda sadece kendine zarar verirsin! Kabul et işte hani bir oyuna başladım diyordun ya hayat üzerine işte; türü ne olursa olsun bu oynunun sadece sen bir figüransın !!! Artık çık önünden cahilik etme...
Leia ...

FARKLI MISIN? FARKINDA MISIN ???


İnsan farklı mı olmalı ? Farkında mı olmalı ? Bu sıralar kendime en çok sorduğum soru bu. Birbirine benzer öğeler olarak gözüksede onlarda tamamen farklı diğerinden... Farklı olmak sonradan kazanılan bir meziyet midir. Yoksa insanın içinden mi gelir. Doğuştan gelen farklılık elbet hissetirir kendini ama ya bu sonradan kazanılmışsa çok mu sırıtır giyenin üzerinde? Çok nitelikli ama bir o kadar da gereksiz düşünceler geziniyor düşüncelerimde. Demek ki farklı degilim ben sadece olayların farkındayım. Aslını sorarsanız ben öncelikli tercihimi farkında olmaktan kullanmıştım bile. Zaten bir farkın varsa çok bekletemezsin içinde. Gün olur esaretten kurtulur özgürlüğün tadına alışır süzülür gider içinden. Sonrasında ister istemez yansımasını herkes görecektir. '' Farklı insanlar her zaman yalnız kalır çünkü onlar sürüden çoktan ayrılmıştır'' diye bir kaç satır bişeyler okumuştum biryerlerde. Her neyse, iki günlük dünyada farklı olacam diye kendimi tüketip farklı arayışlara girmeye gerek yok diye düşünüyorum. Alıcılarımı sonununa kadar açıp önce havasını soluduğum evimden başlayarak, Simidin kokusunu,çayın demini, komşumun selamını,sokaktaki köpeği,börtü böcüğü havadaki sisi, bir tebessümü ne bileyim, her ne varsa sayamadığım, işte onların hepsinin farkına varmaya ihtiyacım olduğunu hissediyorum. Bu zamana kadar malesef farkına varamadığım veya farkında olamadığım şeyleri yerinde görmeye doğru usulca yol alırken sizleri de Can Yücel'in çok güzel bir şiiri ile başbaşa bırakıyorum...

FARK ETMELI INSAN

Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen… Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli. Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını ve en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli. Şu çok geniş görünen dünyanın, ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli. Henüz bebekken ‘Dünya benim!’ dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu, ölürken de aynı avuçların ‘her şeyi bırakıp gidiyorum işte!’ dercesine apaçık kaldığını fark etmeli. Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli. Baskın yeteneğini fark etmeli sonra. Azrailin her an sürpriz yapabileceğini, nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan. Hayvanların yolda, kaldırımda, çöplükte ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli. Yaratılmışların en güzeli olduğunu fark etmeli ve ona göre yaşamalı. Gülün hemen dibindeki dikeni, dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli. Evinde kedi, köpek beslediği halde çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli. Eşine ’seni çok seviyorum!’ demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli. Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli. Zenginliğin ve bereketin, sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli. Annesinden doğarken tertemiz teslim aldığı gırtlağını ve aşırı beslenme yüzünden sarkan göbeğini fark etmeli. Fark etmeliyiz çok geç olmadan….. Ömür dediğin üç gündür,dün geldi geçti, yarın meçhuldür… O halde ömür dediğin bir gündür, o da bugündür….
Leia ...
10 Kasım 2009 Salı

BÜYÜDÜKÇE KÜÇÜLDÜM





Çoçukluğumu hatırladıkça yerli yersiz iç geçiririm. Bi an dalıp giderim o güzel günlere.
O günlerde de acı tatlı bir çok olay yaşanırdı hayatımda ama ben çoçuktum. Beni anlık mutluluklardan başkası ilgilendirmezdi. Acıya dair hiçbir şey hatırlamam o günlerden mesela. Bildiğim tek bir şey vardı gamsız,anlık sevinçlerle dolu geçen dop dolu günlerin sayısının giderek hergün daha da artması. Bu dönemlerde kendi kahramanını kendin kurgulardın sonrasında onu doyasıya yaşamak sana kalırdı,genelde de hakkı verilirdi bu çabaların hiçbir şey boşa gitmezdi.
Hayallerimin en zirvede olduğu altın çağımı yaşarken burnum kaf dağına gider gelirdi.
Karışanın görüşeninin en az olduğu ender zamanlardı, bikaç tane iyiye yakın arkadaşın varsa dünyanın en mutlu insanıydın. Çeşitli nesnelerden oyuncaklar yapar, kendi oyunumuzun değerini yine kendimiz belirlerdik.
Oyunun kurallarını koyan taraf hep biz olurduk.Başka kurallara karşı hep bir alerjimiz vardı bizden ötede ki kuralları tanımaz,bilmezdik.
Hem oyuna dalarken zaman bugünkü kadar hızlı da geçmezdi, herşey tasaruffluydu bizim için.
Bir o kadar da ekonomik yaklaşımlarla kendi düzenimizi kendimiz belirlerdik..O yaşlarda ne ülkenin durumuyla ilgilenir, ne sevgilinin nedensiz gidişine kafa yorar nede mezuniyet sonrası iş kaygısı yaşardık.
O çoçukluk dönemi geride kaldı artık. İyisiyle,güzeliyle bir çok anıyı geride bıraktım ardımda.
O zamanlar kötü denebilecek bir anı olsa bile ya hatırlamam yada en alasından güler geçerim. Bir daha o güzel günlere dönemeyecek olmanın üzüntüsünü nedense hep içimde yaşarım.
.Önceleri fiziksel olarak büyümekle işe başladım ve enime boyuma imkanlar dahilinde Allah ne vermişse büyüdüm.Ardından manen ve madden büyümeye evrimime hız verdikçe daha da büyüyordum benim içimden bir ben daha çıkıyordu adeta. Çoçukluktan ilk çıkışımdı alışık olmadığım bir ortamda seyrediyordu düşüncelerim.Heycanlı bir o kadarda sabırsızdım.Farklı bir ortama kapılarımı ardına kadar açmıştım artık.

Sonraları büyümeyi fazla gözümde büyüttüğümü hissettim. Aslında büyümekle hep yeni sorunlar bir sonrasını davet ediyordu.Hep bir zorluk bir çaresizlik hoş geldin diyordu artık yaşantıma.
Büyümekle sorumluluk almak, hayata karşı hep mahlup durumda olmak, meğerse hep doğru orantıymış bu hayatta! Aslında yaşça büyüdükçe eziliyor daha bir küçülüyordum!

Neden sonra yanlış yolda olduğumu anladım, artık manen büyümek ve büyüdüğüm kadarıyla küçülmek istiyordum. Hem büyüyecektim hemde küçük görünecektim ! İşin özü sadece buydu ama bunu nasıl yapacağımı halen bilmiyordum daha yolun başındaydım öğrenecektim,kararımı çoktan vermiştim!
Kendimi küçük görüp çoçukluk anılarımla tekrar başbaşa kaldığımda o güzel günlere dalarken her yeni iç geçirişimde, aslında bir yandan da büyüyecektim!
İşte bu yüzden hep sonraları
''Büyüdükçe Küçülmek'' istedim...
Leia ...

ORADAYDIM ... 06 KASIM 2002



6 Kasım 2002 yer : Kadıköy


Günler öncesinden bu maça odaklanmıştık,bu derbiyle yatıp yine onunla kalkıyorduk.Aylardan kasımdı, ki o 6 kasım ramazanın ilk günüydü! Hepimiz oruçluyduk herkes ilk defa orucunu stadda açmış olacaktı bu vesileyle. Bu nedenle hazırlıklı gitmiştik zeytin yağlı dolma bile vardı beslenme çantamızda :)) Gerisini siz düşün artık. O gün erkenden kalkıp
kadıköy'ün yolunu tutmuştuk. Maç yanlış hatırlamıyorsam 19:00 daydı biz saat 13'e doğru kendimizi içeri atabilmiştik ve saatler öncesinden stad da en iyi açıyı yakalaycak yerden yerimizi almıştık.Telsim kale arkası tirübünündeydik zaten bu maçtan sonra oranının uğuruna inanıp totem yapan arkadaşlarda olmadı değil hani.O gün Kadıköy'de tam anlamıyla bir bayram havası vardı. Stad önündeki seyyar köftecinin halk işi köftelerinin kokularıyla birlikte stad çevresinden zafer nidaları işitiliyordu. O günlerde böyle 6S kolay rakip değildi :)
en azından fenere karşı bazı maçlarda direnç gösteriyordu. Neyse tezaruhatlar eşliğinde bağıra çağıra içeri girerken cebimde ki tüm bozuklukları fener aksesuarlarına yatırmış kalanıylada çekirdek almıştım :)
Sonra saatlerce içerde değişik uğraşlarla zaman geçirmeye başladık. Kimimiz bulmaca çözüyor kimi ertesi günkü iktisat sınavına çalışıyordu (halil sekeral kulakların çınlasın) Ama ortak düşüncemiz iftar gelse o arada da maçta başlasaydı. Saatler yaklaştıkça heyecan da artıyordu. Hatta maça 1 saat kala seslerimiz yavaş yavaş kızılma belirtileri gösterirken heyecanımızı bir süre frenlemiştik. 6 Kasım 2002 tarihinde o stadda olan tüm şanslı insanların söyleyeceği ilk söz '' Ne maçtı beaa '' !!! İnanmıyorsanız gidin o anı yaşıyan bi fenerliye sorun. Farklı bişey söylesin adımı değiştiririm :))
Tabi bu maçı Kadıköyde Şükrü Saraçoğlu Stadında seyredenler o dönem büyük sükse yapmışlardı haklı olarak. Bak ben bugün olmuş üzerinden 7 yıl geçmiş havamı atıyorum ne yalan söylim :)
Skor 6-0 'dı biz tek yürek olmuş hep birlikte kısılan sesimizle 10,10,10 diye bağırıyorduk.O anı tekrar bir nebze ekrandan tekrar yaşamak isteyenler için kısa bir video : http://www.videofb.com/video_izle.asp?id=47&-6-Kas%C4%B1m-FB-6-0-Gs Bu arada dikkatinizi çekerim bu adına derbi denilen bir maçtı.
Velasıl kelam ''Ne maçtı beaa'' anlat anlat yıllarca bitiremezsin. Ömrüm olurda sağ kalırsam torunlarıma da anlatmayı düşünüyorum :))
6 KASIM 2002 Tarihini 7. Yıl vesilesiyle bir kez daha anıyorum.
Leia ...

MUTSUZUM LAN !!!

Söyleyecek çok şey varken, burda sus pus durmak benim de hiç hoşuma gitmiyor ama iştahım kaçtı !
Artık bünyem kaldırmıyor bu kadar düş kırıklığını.
Ne yapsam olmuyor! Hangi tarafa dönsem farklı bir karamsarlık tablosu zorla seyir alanıma burnunu sokmakta.
Kendi yasımı tutup karalar bağlıyorum.
Ruhumun cenazesini yine ben kaldırıyorum!

Bu hayatın başka renk tonları var da ben mi bilmiyorum!

Bir türlü kıramadım şu şeytanın bacağını.
Basiretim mi bağlandı? Kısmetim mi kapandı? Ne bilim arkadaş çözemedim gitti var bu işte bir karın agrısı !
Kendimle dertleşmekten bıktım! Geçmişi dert edinerek kendi pişmanlığıma yeni dertler eklemekten tükendim!
İçime keder akıtıp mutsuzluk damıtmaktan sıkıldım. Bıkkınlık geldi yüreğime dert atmaktan, at at da nereye kadar!

ki artık yüreğimde de yer kalmadı.
Çöplüğe çevirdin lan gül gibi gönül bahçemi !
Neyse, nedense işte ...

Tok açın halinden anlarmı arkadaşım bilmem ama
mutsuzum ben, her zamankinden fazla mutluluğa açım.Bir oturuşta silip süpürürüm ardımdan atacak bir şey bulamazsın.Zayi etmem hiçbirşeyi, hem gönlüm hemde gönül gözüm aç.Kapılarımı mutluluğa ardına kadar açmış,pusuya yatmış ve ben yine seni bekliyorum!

Mutsuzum be arkadaş!
hemde çok mutsuzum.

Mutsuzum lan !!!
Var mı ötesi ...
Leia ...
2 Kasım 2009 Pazartesi

Yürüyen Merdivende Yürüyen İnsanlar

Hayatımızın her alanına girdi bu yürüyen merdivenler. Kah bir alışveriş merkezinde kah metro istasyonlarında geçişlerde, geçen gün tek katlı mini süpermarkette gördüm. Anladık diğerlerini ama tek katlı yerde ne alaka diye gülüp geçtim. Amcam merdiveni tükkana kurdurarak avm havası katmak istemiş ama mekan avm görünümlü market olmaktan hiç de öteye gidememişti. Zaten tek katlı mağaza ! Merdivene binmiş olsanda seni bi yere çıkarmıyor, çıkaramıyor ki :))
Her yerde görmeye alıştık yürüyen merdivenleri.Eksikliği insanlarda büyük bir şaşkınlığa sebep olduğu gibi,
varlığı ise ayrı bir maceraya sahne oluyor.
Her yerde karşımıza çıkıyor bu yürüyen şeyler! Hayatımızın vazgeçilmezleri listesinde top bilmem kaçta kaçıncı sırada bi ara araştırsam iyi olacak.
Bu arada ilk yürüyen merdiveni 1892 yılında bi amerikalı vatandaş tarafından bulunmuş.İlk fuarda sonra markette ardında da metro istasyonlarında kullanılmaya başlanmış derken benim gülüp geçtiğm tek katlı markete kadar her yerde yaygınlaşmış.İlk yürüyen merdivenlerde basamaklara oturma ve sol ayağınla in diye ibareler yazıyormuş görünür yerlerde. ( Linkini ekledim bu arada, benim gibi merak etiyseniz bi zahmet bakıverin ) http://www.tarihteilkler.com/ilk/iLK_YURUYEN_MERDiVEN/731/
İlk başta kullanma talimatını da yazmışlar adamlar bir kenara. Öyle demeyin 1890 lı yıllarda yapmışlar bu açıklamayı sonra zaten yaygınlaşmış ama bana tuhaf gelen yıl 2009 Rize'de bir alışveriş merkezi açılıyor tabi ki herşey son teknoloji ve buraya gelen insanlar yürüyen merdivenleri kullanmak isterken hafif şekilde yaralanmışlar.
inanmadın mı ? al sana işte fotoğraf :

Bu olay Rize'de de yaşanabilirdi benim memleketimde de! Olayı başka yöne çekmek isteyenler için baştan söyliyeyim de. Başbakan çıkaran bir memleket'in dünyayı böyle olaylarla bir asır geriden takip etmesi veya diğer şehirlerimizde de buna benzer olaylar yaşanması insanı üzüyor bea!

Neyse benim bu yürüyen merdiven konusunda en çok ilgimi çeken
'' yürüyen merdivenlerde ki yürüyen insanlar ''
Bu insanları beğeniyle takip ediyorum. Bazen ise şaşkınlıkla seyrediyorum.
Bu insanlar o kadar hızlı yaşıyorlar ki hayatı bir an hareketsizliğe tahammülleri yok. Bindiği aletin hızının artılması hayattan en büyük temennileri olur herhalde. Kendilerine göre levellerini ayarlayabilseler keşke :)
Gün boyu yorulmuşsun, dolaşmışsın en rahat edeceğin, kısa süre de olsa dinleneceğin bir ortamı bulmuşsun az dinlen bea kardeşim! Bu koşuşturma bu tempo insanı mest ediyor doğrusu.Böyle bir dalda olimpiyatlar açılsa da beleşten bi kaç madalya kazandırsak ülkemize.
Sizce de güzel olurdu dime ?
Yürüyen merdiven katagorisinde ülkemizi temsil etmek isteyen, hızına güvenen, metro istasyonlarında yoğun iş saatlerinde,kalabalıklardan tereyağından kıl çeker gibi hızla çıkacak gönüllüler aranıyor diye bir ilan görürseniz hiç şaşırmayın heaa!
benden söylemesi :)))
Leia ...

BUGÜN DE İŞ BULAMADIM ANNE !!!


Bu sabah yep yeni bir umutla kalktım yataktan,gözlerimi ovuştururken bir yandan da üstümdeki sersemliği çarşafla birlikte atıyordum bir kenara.
Dur bi olum kendine gel silkelen dedim. Gereksiz heyecan yapma!
Hemen doğruca elimi yüzümü yıkadım özüme dönmek için.
Akabinde gördüğüm düşü önce işe, sonra da hayra yorup kendimce işe koyuldum. (İş derken bildiğiniz işlerden değil bu, zaten işin olmaması esas konumuz ya!)
Artık güne çok mutlu başlamıştım ki bu alışık olmadığım bi durumdu! Şaşırdım içim kıpır kıpır oluverdi aniden,
sanki dünden farklı bir gün yaşanacakmış ta ona hazırlıklı olmalıymışım izlenimini veriyordu dörtbiryanımda ki ifadeler.
Bu gün dediğim gibi yep yeni ve hiç olmadığı kadar diğerlerinden farklı bir gündü.İşte öyle bir günün sabahında uyandım ben.
Önce internetten rutine bağladığım İk sitelerinde ki ilanlara bakındım,sonra rutin dışına çıkıp farklı arayışlara girdim. Kesmedi beni bunlar sonra ancak bir ayda bırakacağım cv miktarını 2 saat'te dağıttım tüm işverene.Yetmez dedim bir dünya gazete aldım.Göz gezdirdim ilanlara önce altını çizdim ilanların sonra üstüne notlar aldım nihayettinde en az 10 yeri aradım bu ilanlardan.Şimdilik bir sonuç yoktu ama bugun olacaktı,olmalıydı da çünkü şansım bugun dönmeliydi!
Artık gün ağırmaya yaklaşmıştı içimdeki umudun yerini karamsarlığa bırakmasına saatler kalmıştı,kulaklarım artık telefonlarımın çalan zil sesindeydi.Ne bi arayan ne eski başvurulardan bir haber vardı! sonuç mu sonuç yine hüsran makamlarında ezgiler çalıyordu !
Yok olum yok kabul ediyorum bugün bir başka başlamıştı ama diğer günlerden hiç bir farkı kalmamıştı ! Ümidimi yitirdim anlarda saatler artık düş kırıklığını gösteriyordu.
Başımı eğdim,dudaklarımı büktüm,ellerimi göğüslerimin arasına kenetledim,
kördüğüm yaptım ellerimi tıpkı kapanan talihim gibi,
sonrasında sitem dolu bakışlarımı sağa sola fırlatıp evin yolunu tutarken

'' Bugün de İş Bulamadım Anne''
diye dudaklarımdan ansızın süzülen cümleler durumumu anlatmaya yetiyordu...

Uzun lafın kısası;

İşsizlik zor bir zaanattır herkes bu yükü kaldıramaz,Kendine göre bir yaşam şekli,
kendince bir umut kırıklığı vardır bu işin. Aslında bu sorun başlı başına bir iş sektörü doğurmalıdır kanatimce.
Yani kısacası herkes beceremez işsiz kalmasını! Ondaki çaresizliği,dibe vuran acizliği, beyinden tüm organlara hızla ulaşan düş kırıklığını ancak çeken anlar !

Özgüvenin nasıl özünü terkettiğini en iyi ben orda gördüm,
çünkü ben hep oradaydım...

Leia ...

bi şey söyle !

Günler günleri kovalıyordu,
Hiç geçmediği kadar hızlı geçiyordu artık zaman.
Geçiyordu geçmesine ama artık acıtıyordu,
Kangren olmuştu düşlerim,
Kesip atamıyordum yerinden,
Belki de halen sensiz kalmaktan korkuyorum !

Senden önce , senden sonra
Ne fark eder ki herşey aynı,

Düşüncemin yeni kahramanı sadece yalnızlık !
ki ben ona halen alışamadım.
Oda yadırgıyordu bende ki yerini
ama seni bir türlü geri getirmiyor ki !

Alışmamalıydım bu duruma,
Zaten alışamazdım da !
Ey zaman !
Hani sen herşeye ilaçtın ?
Peki şimdi neden ilaç olmuyorsun yarama!
Bak kanıyor içim,
İçin için hıçkırıklarımı işitmiyormusun?
Görmüyormusun ki halimi !
Perişanım işte, Sen sadece seyreyle dur acizliğimi !

Tüm dertler üstüme üstüme gelmek için birbiriyle yarışırken,
Sen nerdesin ?
Neden engel olmuyorsun?

Bu kadarını benim bünyem kaldırmaz sen bilmiyormusun !!!

Git zaman başımdan,
Öyle hızlı geçip kafa ütüleme!
Ne duruyorsun git!
Git de ilacını getir,
veee
Şimdi git söyle ona,

Bitti o de,
Tükenmek üzere de!

kendini tüketti de!!!
Ne bileyim işte
gitttttttttt !
yeter ki
git !
ona
bi şey söyle ...
Leia ...