gallery

12 Kasım 2009 Perşembe

İÇ GEÇİRMEK



Neler geldi neler geçti ! Geçen günün adı geçmiş, günü görmüş kişinin aslında çooktann içi geçmiş.
Mişli geçmiş zamanlardı Herkese göre sıradan yaşayana sıradışı bir armağandı.
İşte öyle bir zamandan muzdarip adamın, çok zamansız iç geçirim nöbetlerine tanık olmuş biriydim.
Herşeyin üst üste ustalıkla geldiğinden şikayet ederek hep söze başlardı. Kendini o kadar yaşadıklarına kaptırmıştı ki anlatırken hızına yetişmek neredeyse imkansızdı. Onun ifadelerinin ne giriş cümlesi ne de bir sonucu olurdu.Çünkü hayatında hep degişen şeylerden gelişen, gelişi güzel gelişme cümleleri vardı onun.
Bu anlatacaklarının da bir sonucu belki de olmayacaktı..
Kendi gibi cümlelerinin de artık takati kalmamıştı.Can çekişmiyordu belki ama O çok yorgundu.
Cümleler devrikti, tıpkı onun gibi devrilmek üzereydi.
ve hızlıca yaşadıklarını anlatmaya başladı :
Anlatılmaz yaşanır derler ya aynen öyle bir zamandı. Anlatamıyordum ve ben sadece yaşıyordum. Hayatımda bir anda film setine dönüştü. Yok ya bu kadar da olmaz dediğim herşey inada yapar gibi gözümün önünde bitiyordu. Benim bu oyundaki rolüm; sindire sindire gerçekleşen olayları yaşamaktı.
Bana verilen Diyalogda ise; ses çıkarmamak! İsyan etmemek! İçine atmak ama kendine kesinlikle zarar vermemek gibi sözler yer alıyordu. Neyse istemeye istemeye kabul ettim bu rolü, nasıl etmeyeceksem koskoca hayat produksüyon layık görmüş bu rolü :) ve başladım oyuna. Artık bilmediğim bir oyunda konuk oyuncuydum, sahnelerin tozunu istemeden yutmuştum birkere.
Konuk oyuncuydum az oynayıp kaçıcaktım güya! Bu kadar acıtasyon role uzun süre kalınamazdı da zaten.Sonradan birde baktım ki oyuncular degişiyor, başrol acı çekiyor, zaman ve mekan kavramına ise kimse riayet etmiyordu..Bunun gibi bir çok olay kendini sürekli yeniliyordu sabit olan birşeyler yokmuydu? vardı tabi bölüm başına hisseme düşen acılar hep sadık kalmıştı bana hepsi bu !
Ben yine misafir oyuncu olarak kaldığım yerden görevime devam ediyordum. Tüm acılara itinayla bürünen baş figüran olup çıkmıştım biranda! Kendi hayatım konu ediliyordu bu oyuna ama ben sadece bir figürandım kendi acılarıma seyirci kalıyordum!
İşte öyle en karamsar tabloların en zifir köşesinde dizlerimin üstüne kapaklanmış bekliyordum. İçimden kendimi yerken aynı anda ağız dolusu küfürlerimi hiç esirgemeden sağa sola rast gele savuruyordum. İsyanın köşesini dönmeye artık son bir viraj kalmıştı.
Patlamaya hazır bir bombaydım, pimimi çoktan çekmişlerdi ve bundan kimsenin haberi yoktu!
İşte böyle dönemlerden geçip giderken benliğim, içimdeki ses hep aynı şeyleri tekrarlıyordu.
''Her işte bir hayir vardır ''
Böyle diyordu demesine ama bozuk plak gibi aynı şeyleri yineleyip başıma sürekli kalkması önceleri beni çok rahatsız ediyordu! O ne derse desin dinleyen kim! Ben yine bildiğimi okuyordum.
İtiraf etmek gerekirse aslında bildiğim bir şeyde yoktu ya . Tek bildiğim keşkelerdi. Keşkelerle ne peynir gemisi yürüyor,nede olmuşla ölmüşe çare bulunuyordu! Kimse bulamamıştı ki ben bulayım. Neyse bu zaman çok uzun sürmedi,taşlar oturmaya başladı derinden.
Sonra ne mi oldu?
Bunda da bir vardır diyerek isyanımı içine çeken iyimserliğin artık gözleri üzerimdeydi ve çoktan teşhisini koymuştu.Ve bana seslenerek diyordu ki:
Ey Arkadaş kaderin şartı şurtu yoktur. Sadece yazgısı vardır. Ve sen sadece sana yazılanları yaşarsın. Ne 1 saniye geç nede 1 dakika erken olur bu süre! Sistem muhteşem işliyordu ve sen bu sistemin zincirinde en zayıf halkasın kabul et!
Yazılımıydı,sözlümüydü bu Kurallar bilmem ama kıt bilginle ne kadar karşı durabilirsin koca sisteme? Gözün kesiyorsa sana verilen cüzi iradeni koy önüne, Ben geldim arkadaş ! diye dikil karşısına, bağır çagır yine isyan et ! Ama ne fayda! Ne kadar yol alabilirsin bilmem ama sonunda sadece kendine zarar verirsin! Kabul et işte hani bir oyuna başladım diyordun ya hayat üzerine işte; türü ne olursa olsun bu oynunun sadece sen bir figüransın !!! Artık çık önünden cahilik etme...

0 yorum:

Yorum Gönder